SIRLAMA TEKNİKLERİ
Raku
Geçmişi 16. yy Japonya’ya uzanan, düşük ısı bir pişirme yöntemi. Sözlük anlamı eğlence ve huzur olan Raku tekniğinde, doğal yöntemler ve dört element kullanılarak çok özel sonuçlar elde edilir.
Sagar
Kelime anlamı “koruyucu” olan Sagar, geçmişi 30 bin yıl önceye dayanan en eski pişirme tekniğidir. Hazırlık aşamasında birden fazla malzemenin karıştırıldığı bu tekniğin, iki farklı pişirme seçeneği bulunur.
Naked Raku
Bu teknikte seramik astarlanarak pişirilir ve henüz sıcakken üzerine su atılır. Uğradıkları termal şokla formların üzerinde çatlaklar ve kabuklar oluşur. Ardından seramik soğutulur ve yüzeyi temizlenir.
Horse Tail
Türkçede at kılı tekniği olarak anılmaktadır, adı üstünde… Seramik heniz sıcakken, atın kılları üzerine yerleştirilir. Yanan kıllar, objeyle bir olur ve formun üzerinde eşsiz şekiller oluşturur.
Haz #28
Vir Heykel Vazo
Aşk Coll Abajur
Aşk Abajur
Mantar Vazo Büyük
Mantar Vazo Büyük
Mantar Vazo Küçük
Mantar Vazo Küçük
Mara ve çamur aşkıyla bir farkındalık yolculuğu...
Çamurla bebekliğimde tanıştım, Yeşilköy’de evimizin bahçesinde yoğurmuşum ilk çamurumu…
Rahmetli annem anlatırdı yoğurup yoğurup şekiller yaparmışım pek bir zevkle…
Çocukluğum hep toprakta, denizde, hayvanlarla iç içe geçti… Doğanın içinde; bahçede sokakta çeşitli oyunlar oynayarak.
Faytonla giderdik bir yerden bir yere, araba çok az kullanılırdı; yürürdük okullarımıza en karşı günde bile. Tek eldiven bende, ikincisi arkadaşımda; çıplak ellerimiz kavuşmuş birbirini ısıtma arzusuyla… Eller, dokunmak her zaman önemliydi benim için.
Ardından yurt dışında karşıma çıktı çamur tüm gizemiyle. Yoğurdum tekrar onu o anki hislerimle, biriktirdiklerimle. Seramikle tanıştım orada. Tek başına gittiğim bir ülkede, hiç bilmediğim bir lisan ve tanımadığım ailenin yanında…
Eminim merhem olmuştur tüm benliğime…
Günler geçti ve 18 yaşında döndüm Türkiye’ye. Marmara Üniversitesi’nden mezun oldum.
16 yaşında karşılaştığım ve ‘‘Bir gün evlenirsem, bu odur’’ diye düşündüğüm kişiyle evlendim, 21 yaşında. Aynı sene 1986’da bir arkadaşımla birlikte kemer imalatına başlamıştık. Birçok firmanın kemer tasarımcısı olmuştuk.
25, 27 ve 33 yaşlarında, çocuklarım katıldı hayatıma. Bu dönemde seramik eğitimleri alıyordum.
Bu sefer ‘SIR’ diye bir şey çıktı karşıma, sırlama…
Renkler o beni delicesine etkileyen mavi ve yeşilin tonları… Müfide Çalık’ın kobaltı…
Artık sadece yoğurmak değil, sırlamak da girmişti hayatıma.
Tüm sırlarıyla, bitmez tükenmez heyecanıyla…
1994’te başlayan ve 2000 senesine kadar devam eden bir marka kurduk arkadaşımla: Scorpio Aks. Birçok ünlü markaya aksesuarlar tasarlamaya başlamıştık. Seramikle başlayan bu süreç, farklı materyallerle devam etti.
Altı senenin sonlarına geldiğimde, çamurdan aslında ne kadar uzaklaştığımı fark ettim. Bu sanki özümden bir uzaklaşmaydı.
30’lu yaşlarım spiritüel yolculuğumun, sorgulamalarımın başladığı yıllardı. İş hayatımın beni mutlu etmediğinin, seramiği çok özlediğimi fark ediyordum. Tekrardan seramik dersleri almaya başladım.
Kendimi 2000 Aralık ayında Mevlana’da buldum. Çamura tekrar dönecek ve atölyemde çocuklara sanat eğitimi verecektim. Bir, iki çocukla başlayan hikayem uzun yıllar boyunca devam etti. Çocuklarla İstanbul’un en güzel müzelerinde sergiler gerçekleştirdik.
Ardından bir dilek diledim ve kendime yeni bir atölye açtım.
Kendim için kiraladığımı zannettiğim yerde her yaş ve kimlikten yüzlerce kişiyi çamurla buluşturdum. Çamurun gizemli şifalı büyüsüyle… ‘‘Öğretirken, öğrenirsin’’ derler. Elimden geldiğince çamurla aşkı ve çamuru yoğurdukça aslında kendini yoğurduğunu anlattım… Çamurun şifasına, dönüştürücü gücüne tanık oldum herkesle birlikte.
Ve annemin hastalanmasıyla birlikte, uzun aylar hastane koridorlarında geçirdik günlerimizi. Annemi kaybettiğimde, bu sefer çamur şifasını benim üzerimde uygulamaya karar vermişti. Bir minik hayat ağacıyla başlayan süreç, bir senenin sonunda koskoca bir ağaç oldu. Annemin anısına Ortaköy Sinagogunun duvarına yerleşti… Artık duvarlara seramik çalışmaları yapmaya başlamıştım. Annemin anısıyla başlayan çalışmalarım, birçok hastane, fabrika ve evlerin duvarına taşındı ve umut oldu belki birilerine…
2016 yılında geçirdiğim bir rahatsızlıkla birlikte aylarca atölyeme gidemedim. ‘Durma ve iç hesaplaşma’ dönemiydi benim için. Kendimi o süreçte sonunda bir ışık olan karanlık bir tünelde hissediyordum; bazı şeyleri fark ettikçe adım attığım, adım attıkça da ışığa yaklaştığım… Ailem, dostlarım ve çamurum hep benimleydiler. Sonrasında atölyemi evime; yakınıma taşıdım ve üretmeye burada devam ettim.
2020 şubat ayında, yeni bir atölyede, yeni bir koleksiyona başlamıştım. Pandemide bizi nasıl bir sürecin beklediğini henüz bilmiyorduk.
Mart başında kızımın hamile olduğu haberini almış ve ertesi gün ülke olarak evlere kapanmıştık. İşte o zaman zorlukları, keyfi ve korkularıyla başladı her türlü belirsiz zamanlar…
Yaşanılan her bir eşiği sembolize eden 35 lamba karanlıktan ışığa doğru bir yolculuktu sanki… Ailece kenetlenip, birlikte yaşadığımız ve her bir anımızı simgeleyen lamba…
Çok özel tekniklerle tasarlanıp yaratılan her bir lamba eşsiz, doğal halleriyle… Tam da oldukları gibi…
Onlar küre
Onlar iç dünyamız
Onlar sessiz kelimeler
Onlar tohum
Onlar umut
Onlar topraktan ışığa evrilenler, göç edenler, yolcular…
Onlar hamdılar, piştiler, yandılar… Işıkla buluştular.
Onlar Ma ve Ra’nın buluştuğu anlar…
Haz da…
Haz la…
Sevgiler,
MaRa